İKSV Tiyatro Festivali’nin sonuna yaklaşırken yağmur, fırtına dinlemeden oyunlara yetişme maratonunda, trafikten yılan bir sanat sever olarak kendi cin fikirlerimle kestirme rotalar bulup, arabanın navigasyon sistemine nanik yaptığım bir sırada, ters yönün kapanı iki lastiğimi birden yutuverdi. ‘‘Şimdi bundan bize ne?’’ diyecekler için baştan söyleyeyim hayatın kurgusu bizi değişik yerlere savurur. Ki bu patlak lastiklerin maliyetini, ters yöne girmenin ayıbını kenara koyarsak bu hafta size bir tiyatro oyunu değil de hazin sonlu bir tiyatronun hikâyesi anlatmak istiyorum.
K!Kültüral Performing Art’tan önce yolum sanayiye ancak böylesi lastik, akü, motor gibi başlıklar nedeniyle düşerdi. Kültüral’dan sonra tiyatro aşkına geceleri Levent Sanayi’nin sokaklarında buluvermiştim kendimi. Belki ancak kadın okurlarımızın anlayabileceği o tekinsizlik duygusu ve korku tabi ki aklımın ilk sapağındaydı. Ama bu bölgeye tiyatro açma fikrini de çok önemsiyordum. Tiyatronun varlığı burada çalışan işçinin, esnafın çehresini, alışkanlıklarını da değiştirmişti. Sadece tiyatroyu bilen seyirci değil Sanayi Mahallesi emekçileri ve yakın komşu mahalleler de tiyatronun yaptığı işleri merak etmiş ve böylece tiyatroya yeni seyirciler kazandırılmıştı. Kültüral amaçlarından birine ulaşmıştı; kültür gerçekten de alınmıştı. Seyirciler olarak salonu hep dolu tutarak tiyatroya sahip çıkmaya çalışsak da maalesef başka bin tane zorluğa direnemeyen Kültüral, 2017 yılında başlayan macerasına bu sene 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde artık bizlerle olamayacağını ilan ederek son verdi. Bu ülkede yapılacak en kârsız yatırımı yapan kişi ise oldukça önemli bir iş insanı ve yazar Yakup Almelek’ti.
Ağustos ayında, 87 yaşında hayatını kaybeden Almelek oldukça renkli bir kişilik. Ankara doğumlu, İstanbul Üniversitesi Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu’nu okuyor ve böylece Almelek’in İstanbul serüveni başlıyor. 1967’de Almelek Matbaa Mürekkepleri Boya Sanayi ve Ticaret A.Ş’yi kuruyor. Belki de sanayi bölgesinde tiyatro sahnesi açmak fikri de buradan geliyor. Çünkü az önce bahsettiğim K!Kültüral Performing Art’ın binası sanayi bölgesindeki mürekkep atölyesi. İş yaşamının yanı sıra Almelek yazmaya çok meraklı. Renkli bir kişilik demiştim ya yazdığı oyunlar, New York’ta farklı tiyatrolarda, Fransa’da ve Türkiye’de sahneleniyor. 2009’da New York Off Off Broadway’de ‘‘İş Adamı’’ adlı oyunu sahnelenir. Günümüz dil dünyası kurallarına göre oyunun adı ‘‘İş İnsanı’’ olarak revize edilir mi bilemiyorum. Neyse 2010 senesinde ‘‘Uyanış’’ New York Broadway Mint Theatre’da oynarken, 2012 yılında ‘‘Kan Davası’’ adlı eseri New York The Abingdon Tiyatrosu Oyuncuları tarafından yorumlanır. Ayrıca ‘‘Haftalığım Beş Lira’’ isimli öyküsü kısa metraj film olarak çekilip ve 42. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde gösterilir.
Bu çalışkan iş ve kültür insanın tüm oyunlarını, köşe yazılarını, öyküleri ve marşlarını Arion Yayınevi hem Türkçe hem İngilizce olarak bastı. Şalom Gazetesi’nde 14 yıl köşe yazan Almelek’in marşlarını kendi gibi hem başarılı bir iş insanı hem sanatçı olan oğlu Alper Almelek bestelemiştir.
Bu kadar tutku beraberinde ödüller de getirir ve Yakup Almelek 2014-2015 sezonunda Oyun Bandı’nca sahnelenen ‘‘Uyanış’’ oyunu ile 40. İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri’nde ‘‘İsmet Küntay Tiyatro Özel Ödülü’’ ne layık görülür. Ve 2018-2019 sezonu içinde bu kez Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri’nden ‘‘Tiyatroya Katkı’’ ödülüne layık görülür.
Almelek 2017 yılının ikinci yarısında cesur, öncü, genç vizyonuyla mekanını ve imkanlarını seferber ederek bağımsız bir gösteri sanatları mekânı olan K!Kültüral Performing Arts’ı tiyatro insanı, yöneticisi, yönetmeni Yağmur Yağmur ile birlikte kurarlar. Kültüral, başta sahne sanatları olmak üzere bağımsız bir kültür, sanat ve performans alanı olarak planlanmış ve öyle de ilerlemiş bir mekandı. Adının anlamı kültürü almak. Bu işin ikinci kahramanı Yağmur Yağmur da bir tiyatro işçisi, aktivist, feminist bir kadın. Erken yaşlardan itibaren edebiyatla ve gösteri sanatlarıyla uğraşan Yağmur’un yolu lisans eğitimi sırasında Şahika Tekand ile kesişir, Stüdyo Oyuncuları’ndan mezun olduktan sonra kendi tiyatrosu Oyun Bandı’nı kurar. Serbest olarak metin yazarlığı ve kültür sanat muhabirliği, sanat yönetmenliği yapar. Kültüral için ekiple birlikte çok çalışır. Ne zaman oyunlara gitsem orada gördüğüm Yağmur’un evinin orası olduğuna yemin edebilirim, ama ispatlayamam. ‘‘Sahne Sanatları dişildir, dolayısıyla Kültüral feministtir ve anarşirttir’’ diyor bir röportajında Yağmur.
Kendi repertuvarını üreten, deneysel arayışları olan bir tiyatroydu Kültüral. İşte sıkça duymaya başladığınız geçmiş zaman eki acımasız bir şekilde yazıya sirayet etti bile. İyi niyetlerle ve bin bir emek ve hayallerle kurulan, çokça oyuna ev sahipliği yaparken, alışkanlıklarımızı değiştiren bu mekân artık yok. Aramıza yeni katılan mekanları ya da tiyatro guruplarını alkışlarken kaybolanları da anlamalı ve anmalıyız.
Sistematik olarak kültürsüzleştirildiğimiz bir zaman diliminde yapılan işlerin kalitesi giderek düşerken tiyatroyla yeni tanışan insanlar için işin doğrusu bu olarak gösteriliyor. İtiraz ediyoruz çünkü daha iyilerini gördük, dünyada neler olduğunun farkındayız. Vasatlığı kabul etmeyen, azınlığa düşen sanat alıcıları ve üreticileri neler yapabilirler? Sanat bu akışta hangi çatlaklardan sızarak kendine nasıl bir yol bulur bunu zaman bize gösterecektir. Ancak bu hikâyenin kıssadan hissesi sanırım sanata desteğin kurumsallaşması gerekliliği. Belki vakıflaşmak bir çözüm olabilir. Böylece bir kişinin hayali olan işler onun yokluğunda da bu yolla sürdürülebilir. Devletin ödeneksiz bıraktığı özel tiyatrolardan aldığı dolaylı ve dolaysız vergiler, her fırsatta tiyatro perdelerinin kapatılması, politik baskılar, oto sansüre zorlanan sanatçılar bir taraftayken ödenekli tiyatrolarda mahmurlaştırılan sanatçılar, çölleşen repertuvarlar diğer tarafta büyük başlıklı sorunlar. Tiyatronun alıcısı halk ve özellikle öğrenciler ise karın doyurma ve barınma derdine düşmüşken salonları yeni kitleler doldurmakta. Bu yeni seyirci gurubunun ise seyir keyfimizi yok eden tutumlarıyla salonlardan el çekmemize az kalmışken hala içimizde bitmeyen umut ve tiyatro aşkıyla gece gündüz yollarda olmaya devam ediyoruz.
Dün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ydü. Söyleyeceklerim bu kadar, sustuklarım ise öyle çok ki…